NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
ابْنُ
نُفَيْلٍ
حَدَّثَنَا
زُهَيْرٌ
قَرَأْتُ
عَلَى عَبْدِ
الْمَلِكِ
بْنِ أَبِي
سُلَيْمَانَ
وَقَرَأَهُ
عَبْدُ
الْمَلِكِ
عَلَى أَبِي
الزُّبَيْرِ
وَرَوَاهُ
أَبُو الزُّبَيْرِ
عَنْ جَابِرٍ
قَالَ كُنَّا
نُعْفِي
السِّبَالَ
إِلَّا فِي
حَجٍّ أَوْ
عُمْرَةٍ
قَالَ أَبُو
دَاوُد
الِاسْتِحْدَادُ
حَلْقُ
الْعَانَةِ
Câbir (r.a) şöyle
demiştir:
Biz (sâhâbîler), hac ve
umre dışında sakallarımızın ucunu (veya bıyıklarımızın ucunu) kendi haline
bırakır (uzatır)dık.
Ebû Dâvûd der ki:
"istihdaf etek tıraşı demektir"
İzah:
Sâdece Ebû Davud
rivayet etmiştir.
"Sakalımızın
ucunu" diye lerceme etliğimin "Ks-sibâl" kelimesi sarihler
tarafından iki şekilde izah edilmiştir." Bunlar;
1- Sakalın uç tarafı,
göğüs üzerine sarkan kısmı.
2- Bıyıkların ucu.
Terceme bunlardan,
Avnü'l - Mâbûd'da benimsenen birinci görüşe göre yapılmış, Gâzâli'nin de
görüşü olan ve Bezlü'l Mechûd'da benimsenen ikinci görüşe de parantez
içerisinde işaret edilmiştir.
Sibâl, kelimesine
bıyıklar mânâsı verildiği takdirde şöyle bir izahın getirilmesi gerekir.
Bıyığın iki ucu vardır. Dolayısıyla Sibâl lesniye (iki) mânâsında kullanılmış,
cem'î (çoğul) bir kelimedir.
Hz. Nebi (s.a.v.)
bıyıkların kısaltılmasını emretmiştir. Ancak bu yiyecek ve içecekler
karışmaması için dudaklar üzerine sarkan kısımla ilgilidir. Bıyıkların uçları için
böyle bir endişe olmadığından uzatılması, bıyıkların kısaltılmasını emreden
hâdise ters düşme..
Az öncede işaret
ettiğimiz gibi, bu izaha "Sibâl" kelimesine "bıyıkların
uçları" mânâsını verdiğimiz takdirde ihtiyaç vardır. Bu izah Bezlü'l -
Mechûd'da yer almıştır.
Hâdis-i şerifde işaret
edilmesi gereken bir de şu mesele var, Hz. Câbir sakalların (veya bıyıkların)
ucunun uzaitıimasmm; " îfâ” kelimesi ile ifâde edilmiştir. Bu kelime,
sakalı kesmeden kendi hafine bırakmak demektir. Bu ifâdeden Rasûluüah ve
sâhfıbîlerin hiç tıraş olmadan sakallarını bırakıverdikleri mânâsı çıkmaz.
Çünkü Efendimizin, sakalını tutup, kabzasından artanları kestiğini bildiren
hadisler vardır.
Hadisin sonunda
"İstihdad"m etek tıraşı mânâsında olduğu bildirilmektedir. Aslında
bu izahın yeri burası değil, 4198 nolu hadistir! Çünkü bu kelimenin geçtiği
hâdis-i şerif odur.